TBMM’nin açılışının ve çağdaş uygarlığa giden asırlık öykünün 100.yıldönümünde, uygarlığın getirisi bir virüs nedeniyle evlerdeyiz, Anıtakbir’den, meydanlardan, Atatürk anıtlarından, çocuklarımızın tören alanlarından/okullarından uzağız.
Doğaldır ki; geçirdiğimiz süreçte kimi zaman mutsusuz, umutsusuz ve de kaygılıyız…
Her şeyi yeniden tanımlıyoruz, belliyoruz, kumaşlarımızı yendien teyelliyoruz…
Tıpkı Atatürk’ü, bayramları, sahip olduğumuz Cumhuriyet değerlerini ve dinamiklerimizi yeniden tanımladığımız gibi…
Ne güzel ki; bu çaba içinde Ataya olan yakınlığımız, devrimlerine olan bağlılığımız ve çocuklarımıza olan inancımız çok daha güçlü biçimde artıyor.
Günün sahibi olan çocuklarımızın coşkusu daha bugünden evlerin camlarından ve balkonlarından tüm evrene haykırılmaya başlandı bile. Dünyanın en güzel perdeleri, çiçekleri o camları öylesine güzei süsleyemez, böylesine alımlı hale getiremez.
Biz büyüklerin duyguları bugün çok daha güçlü, çünkü yokluğu tattığımız bu günlerde özlemle, inançla, umutla daha da bilendik. Mutsuzluğumuzun, umutsuzluğumuzun panzehirini dostluk, vatan sevgisi ve sanat olarak belledik.
FAMİ MSD Ailesi olarak sizlere bu umutla, inançla ve sanatla seslenmek istedik.
Ulusal egemenlik ve çocuk bayramımız kutlu ve daim olsun.
Video için başta Ulku Oral Ilkay Nerat Ferhat Ersoy olmak üzere değişik şehirlerden katkı sağlayan tüm koristlerimize teşekkür ederiz. Elbette onları yetiştiren değerli şefleri Ayşe Taş, Nursaç Doğanışık ve Yıldırım Bekçi‘ye kalbi teşekkürlerimizi sunuyoruz…

TBMM’nin kuruluşunun 100. Yılını ve Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramımızı belki sokaklara taşarak, hep bir ağızdan şarkılar söyleyip kucaklaşarak kutlayamayacağız. Ama içimizde ki inanç ,sevgi ve coşku o kadar güzel ki; ne olursa olsun, nerede olursak olalım yaşarız yaşatırız
İşte sevgili Fami MSD Çocuk Koromuz da Atatürk’ün Türk ve dünya çocuklarına armağan ettiği bayramlarının o pırıl pırıl coşkusunu evlerinde kendi imkanları ile çektikleri videolarla evlerimize , yüreklerimize taşıdılar.
Tüm çocuklarımızın bu en güzel bayramı kutlu olsun, sonsuz olsun

TRT E.Kanun Sanatçısı Sn. Reha Sağbaş’ı FAMİ MSD’de konuk etmekten mutluyuz.Sn.Reha Sağbaş, 1954 Ankara doğumludur. 1974 yılında Ankara Radyosu’nda istisna sözleşmesiyle emisyonlara katıldı. 1980 yılında “yetişmiş sanatçı” olarak TRT’de çalışmaya başladı. Burada nota hattatlığı, kanun icracılığı, program yapımcılığı ve icra denetim kurulu üyeliği yaptı.
1991-1994 yılları arasında Kültür Bakanlığı İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nda Necdet Yaşar ile birlikte çalıştı.
Resmî görevlerinin yanısıra, yurt içinde ve yurt dışında birçok üniversitede Türk müziği tarihi ve teorisi konularında dersler verdi.
2001 yılında kurduğu Lâlezar Türk Müziği Topluluğu ile Türkiye ve ABD’de konserler verdi ve albümler hazırladı. Bu albümler 2002 yılında ABD’de “Best of World Music” ödülüne layık görüldü.
2004 yılında, Dr. Barihûda Tanrıkorur ve Prof. Walter Feldman ile birlikte, Unesco’ya sunulan “Mevlevi Ayinleri ve Mukabele-i Şerif” başlıklı raporu hazırladı ve bu sayede Mevlevi ayinlerinin korunmaya değer insanlık mirası ve şahaseri seçilmesi sağlandı.
Eşi Selma Sağbaş, TRT İstanbul Radyosu’nda ses sanatçısı olup, tek çocuğu Alâeddin Emre Sağbaş genç flüt virtüözlerindendir. TRT’den emekli olmuştur.

FAMİ MSD Aylık WS/Konferans Serisi-4 (Şubat 2020) kapsamında TRT E. Ses Sanatçısı, FAMİ MSD THM Koro Şefi Sn. Nursaç Doğanışık‘ın verdiği “Müzikte Ses ve nefes teknikleri” konulu konferans büyük bir ilgi gördü. Sunumunu Sinan Acar’ın yaptığı etkinlikte Dernek Onur üyelerimizden Sn. Ahmet Yekta Kölemenoğlu dernek adına günün anısına bir hediye takdim etti.

Yararlarına CRR’de konser düzenlediğimiz AKUT Arama Kurtarma Derneği ‘nin Yönetim Kurulu Başkanı Recep Şalcı ve Üyeleri FAMİ MSD’ye ziyarette bulunarak teşekkür plaketi takdim ettiler. Biz de teşekkür ediyoruz… 

Prof.Dr. Sayın İlber Ortaylı ‘nın FAMİ MSD TSM İstanbul Korosunun Asker Bestekarlar ve Güfte Şairleri Konserindeki açış konuşması (mini konferansı)
“…. Programa baktım İkisinin ortasında bir program yapılmış. Tabi güftecilerin ve bestecilerin asker olması galiba bunda çok etkili. Ölçüyü buluyorlar daima. ”Ümidi Aşkım”da Cumhuriyetimizin kurucusu, ebedi Cumhurbaşkanımız, Başkomutanımız Mustafa Kemal Paşa’nın bir şarkısı. Padişahlarımızın hepsinin aşağı yukarı bir bestesi ve güftesi vardır. Bence bir haksızlık yapılan 2.Mahmut olmuş gözümden kaçmadıysa. Bizim Devlet Başkanlarımızın musikiye yaklaşımı da çok ilginçtir. Bugün bizlerin takip ettiği bağnazlıktan uzaktır. Çünkü Türkiye ikiye ayrılmıştır. Millet alafranga dinler, alaturka dinler, bunu bir ideoloji haline getirirler. Musikiden ideoloji olmaz fakat müzik ideolojinin üstünde bir şeydir. Doğrudan doğruya kültürü, tekniği de içerdiği için bir medeniyetin parçasıdır. Aklı başında bir milletin bu konuda sınırları olmaz. Biz Türk’üz, Doğuluyuz fakat o doğunun içinde de Akdeniz medeniyetindeniz. Bizim bir musikişinasarkadaşımızın dediği gibi Akdeniz’in seslerinin içine Ümmü Gülsüm de girer, Amelie Rodriguez de girer, Eddie Piaf da girer, Zehra Eren, Safiye Hanım da girer. Bu musikilerin hepsi de Atatürk’ün dinlediği şeylerdir. Sofya’ya ataşemiliter olarak gittiğinin ikinci gecesinde operaya gidiyor ve temsilde çok muvaffak tabi Balkanlar, Romenler ve Bulgarlar çok iyidir operada. “Adamların Balkan Muharebesindeki hareket kabiliyetinin nedenini buldum” diyor arkadaşına. Çünkü musikiyi o şekilde icra etmek, tertiplemek büyük bir organizasyon dehasıdır. Başkomutanımız alaturkayı çok iyi bilir, güftesi de elindedir, tabiki besteden de anlar ve en enterasan tarafı da Türk Operasını da o oluşturmuştur. Millet operayı daha önce dinledi, dinleyen padişahlar da var. Abdulhamit gibi seven ama operayı müessesei olarak kurmak onun işidir. Türkiye’de ordunun medeniyetin her safhasında olduğu gibi musikide de atılımcı ve öncü bir rolü olduğunu teslim etmek zorundayız. Çok açıktır. Yani burada bir örnek görüyoruz. 2.Mahmut büyük bir alaturkacıdır fakat Batı musikisini de o derece anlamıştır ki mehterle modern bir savaş yapılamayacağını düşünüyor, bandoyu değiştiriyor. Ondan sonra biz mehteri tekrar ihdas ettik bir moral olacağı için yerine göre. Bugün de devam ediyor ama o ilk andaki reaksiyonunu anlamanız lazım. Bir zamanlar dünyayı titreten Beethoven’ları, Mozart’ları bile orijinal tarafıyla hayran bırakan mehterimizi “bununla muharebe yapılmıyor” diye Mızıka-ı Hümayuna çevirmiştir. İçerde tanıdığımız yaşayan ve ebediyyete intikal etmiş çok önemli bestekârlarımız var. Bunların bazılarının orduyla ilgilerinin olduğunu bilmiyordum. Çok erkenden ayrılmışlar. Bu bir meseledir. Bunun üzerinde durulacaktır. Gerçekten şunu da bilmemiz lazımdır. Sultan Abdulaziz Han sadece güreş tutmuyor, çok büyük bir alafranga besteleri var. Avrupaya çıktığı zaman karşılayanlar Osmanlı İmp.luğunun anti emperyalleri. Anti emperyalleri nerde dedikleri zaman cevap yok çünkü Abdulazizin valse davetini, portelerini filan çalıyorlar, onla karşılıyorlar kendi besteleriyle. Ciddi güzel şeyler, bugün yine dinlenmeye başladı. 5.Murat iyi bir bestekârdır ve tabi ki son halife de bayağı ciddi bir bestekârdır. Bunların çoğu alaturkada da sivrilmişlerdir. Yani 3.Selim, 2.Mahmut geleneği devam etmiştir. Bu Cumhuriyette de devam etmiştir. Bugün herkesin bir ölçüde takip etmesini temenni ediyoruz….”